Başvuruya gidiyoruz
Evlat edinmek için başvuru yapmaya gittiğimiz o Temmuz gününü hiç unutmuyorum. Arabada Lefkoşa’ya doğru yol alırken heyecanlı, korkmuş ve gergindim. Başkente doğru yol aldığımız o bir saatin ilk yarım saati hiç konuşmadık. İlk konuştuğumda ise zihnimdeki ilk korkutucu cümle fırlayıverdi
“Kabul
edilmeyeceğiz bence…”
Nezih’in bana
cevap verdiği birkaç saniyelik süre o kadar uzun geldi ki, şimdi o anları
hatırladığımda bile sanki yarım saat sonra cevaplamış gibi geliyor. Aslında
neden bu kadar uzun sürmüş gibi geldiğini anlayabiliyorum. Fikrimi söylemek
değildi aslında yaptığım. Nezih’in aksini söylemesini istiyor ve içimdeki
reddedilme korkusunu yatıştırmasını umuyordum. Ama tahmin edeceğiniz gibi öyle
olmadı. “Bence de” diyerek yarama tuz bastı ve yüreğimin ne kadar acıdığını
fark etmeden araba sürmeye devam etti.
Eğer beni
tanısaydınız, yüzümden her şeyi okuyabileceğinizi bilirdiniz. Hiçbir zaman
duygularını saklayabilen biri olamadım. Hatta gençken, bunun üzerinde
çalışmışlığım bile oldu ama başarılı olamadım. Mimiklerim, içimdekileri hemen
ortaya döken, bazen hain bulduğum mimiklerim her şeyi çabucak ortaya seriverdi.
İşte o gün, eğer Nezih yoldan başını bir iki saniyeliğine bana çevirmiş
olsaydı, verdiği cevabın yarattığı acıyı görebilirdi.
Lefkoşa’yı pek
bilmediğimizden, önce Sosyal Hizmetler Kurumunun yerini aramak ve bulmak
zorunda kaldık. Kurumu bulup park yerinde arabadan inerken ben epey stresliydim
ama Nezih bana göre çok daha iyi durumdaydı. Ona ; “Sen nasıl böyle rahatsın,
ben titriyorum,” dediğimde; “Yoo, ben de heyecanlıyım,” deyip konuyu
kapatıyordu. Merdivenlerden çıkıp bir kadınla karşılaştık. Evlat edinmek için
ne yapmamız gerektiğini öğrenmek ve prosedür için bilgi almaya geldiğimizi
söyledim. O bizi Bayan M.’ye yönlendirdi. Bayan M. bizi masasının hemen
önündeki karşılıklı koltuklara davet ederek konuşmaya başladı.
Burada
hikâyemize ara vererek bir bilgi daha paylaşmak istiyorum: Bizim kabul
edilmeyeceğimize dair inancımız, kendimize güvensizliğimizden ya da
şartlarımızın yetersiz oluşundan kaynaklanmadı. Her ne kadar Kıbrıs kardeş
vatanımız olsa da, bizler burada yabancı uyruklu olarak görülüyor, çalışma izni
ile çalışıyor ve bir vatandaş gibi aklımıza esen kuruma hemen gidip
başvuramıyorduk. Daha önceden yaptığım tüm araştırmalardan, hem kurumun
internet sitesinde öyle yazdığından, hem de danıştığım ve bu konuda yardım
istediğim hatırı sayılır kişiler tarafından buradan evlat edinebilmemiz için
vatandaş olmamız gerektiğini biliyorduk. Vatandaşlık, burada evlat edinme
mevzusu için önemli bir detaydı.
Bayan M.’nin
karşısında otururken sorduğu ilk soru tam da bu oldu.
“Türk’sünüz
değil mi? Vatandaşlık var mı?”
Başımı öne eğip
gözlerimi kaçırarak cevap verdiğimde, alacağım cevabı çok iyi biliyordum.
“Hayır,
vatandaş değiliz…”
İşte tam o anda
hiç beklemediğimiz bir şey gerçekleşti ve Bayan M. özellikle beni çok
şaşırtarak artık vatandaşlık aramadıklarını ve başvuru yapabileceğimizi
söyledi. Hemen gözlerim doldu. “Neziiih!” diye hafifçe yüksek ve gülerek
bağırdığımı hatırlıyorum. O odada sadece on dakika kaldık ama sanki bana Bayan
M. İle saatler geçirmişiz gibi geliyor. Bayan M. bize bir kâğıt vererek
yolladığında, merdivenlerden inerken arkamı dönüp bir an için Nezih’e baktım.
Yüzünde öyle büyük bir şaşkınlık ve dehşet vardı ki, anlatamam. Tam o anda
rahatlığının sebebini birden idrak ediverdim. O, kabul edileceğimizi hiç
düşünmemişti. O, ret cevabı alıp beni eve geri götüreceğini düşünüyordu.
Merdivenlerde durup onun yüz ifadesine kahkahalarla güldüm. Bir yandan da göz
pınarlarımda biriken sevinç gözyaşlarımın akıp makyajımı bozmaması için çaba
sarf ediyordum.
Bayan M. nin
bize yazdığı kâğıtta bir isim ve numara yazılıydı. Bu isim, yaşadığımız
şehirdeki Sosyal Hizmetler Kurumunun müdürünün ismi ve numarasıydı. Başvuruyu
oraya yapabileceğimizi, bizi kısacık sürede çok sevdiğini ve başvurumuzun
olumlu olacağına dair umudu olduğunu sözlerine ekleyerek yazdığı o kâğıdı,
sanki bir hazineymiş gibi elimde sakladım. Önümüzde bir görüşme daha
olduğundan, arabada geri dönerken üşüşen gözyaşlarımı merdivenlerde yaptığım
gibi geri savurmak için uğraştım. Bir yandan da kendime ağlamak için çok erken
olduğunu, bunun da zamanı geleceğini söylenip duruyordum. Diğer yandan,
Nezih’in şaşkınlığı çokça eğlenmeme neden oluyordu. Gerekli gereksiz, olur olmadık
detayları konuştuğumuz bir saatlik yolculuk sonrası buradaki, Magosa’daki
kuruma adım attığımızda, asansörün kapısı açılmadan hemen önce derin bir nefes
aldım ve yine dilimde dualarla içeriye girdim.
O gün, içeri
girerken olayların bu şekilde gelişeceğini elbette bilmiyorduk. Süreç o kadar
hızlı başladı ki, çıktığımızda bir şişe şarabı on dakikada içmiş kadar sarhoş
olmuş hissediyordum. Müdire hanım bizimle konuştuktan on beş dakika sonra bize
bir psikolog atadı ve evlat edinme sürecimiz resmi olarak olmasa da o gün
başlamış oldu. Psikoloğumuz Bayan D. ile ilk sohbet etme fırsatı bulduğumuz,
aynı zamanda sürecin nasıl işlediğini öğrendiğimiz ve istenilen evrak listesini
aldığımız o gün, evlat edinme yolunda yaşadığımız bana göre en mutlu gündü.
Sonraki günlerin
aynı mutlulukla devam ettiğini söylemeyi çok isterdim ama ne yazık ki öyle
olmadı. Evrakları toplamamız, araya giren bayram tatili sebebiyle bir ayı
buldu. Sağlık raporu almak için yine başkentteki devlet hastanesine gitmemiz
gerekti ve çalışma izni için aldığımız sağlık raporundan farklı olarak birçok
teste tabi tutulmamız gerekiyordu. Kıbrıs işlerin yavaş işlediği bir yer. Bu
sebeple başımıza gelecekleri önceden biraz biliyorduk ama şüphesiz bu kadarını
beklemiyorduk. Tam bir ay sonra psikoloğumuzun kapısını çalıp evrakları teslim
ettiğimiz gün resmi başvurumuz başlamış oldu. İşler resmiyete dökülünce, bu kez
bir tarih belirlendi ve bizimle belirlediğimiz tarihte görüşmek istediğini
söyledi. İlk sohbetimizde anlattıklarından biliyordum ki, bu görüşme psikolojik
olarak anne baba olmaya yeterli olup olamadığımızı belirleyecek kritik önem
taşıyan bir görüşme olacaktı. Eğer görüşme olumlu geçerse, psikolog bunu
raporlayacak ve bu kez de ev ziyareti yaparak, bir çocuğa uygun şartlarda
yaşayıp yaşamadığımız konusunda bizi tekrar denetleyecekti.
Aslında
görüşmeler ve ev ziyaretleri habersiz yapılan baskınlar şeklinde oluyordu ama
ikimizde çalışıyor olduğumuzdan bunu tarihlerle belirlemek zorunda kalmıştı.
Psikoloğun ofisindeki görüşme seansına giderken çok gergindim. Ama bu
gerginlik, daha önce başvuruya gidişimdeki gibi bir heyecan taşımıyordu.
Üzerime sırtlandığım gerginlik bu kez agresif bir gerginlikti. Ofise girip
koltuğa oturduğum ana kadar kendime sürekli “kendin ol” diye fısıldayıp durdum.
Tarihi daha önce bildiğimden, uykularım hep bozuk, stresim tavan yapmış
durumdaydı. İş yerindeki arkadaşlarım bana ihtiyacım olan her türden morali
fazlasıyla vermesine rağmen, kendimi bir türlü sakinleştiremiyordum.
Denetlenmek,
oldum olası beni sıkıntıya sokmuştur. Özellikle orada otururken, ağzımdan
çıkacak her kelimenin ciddi önem taşıdığının bilincindeyken işler daha da
zorlaştı. Bizim konuşmak için cesur olmadığımızı ve stresli olduğumuzu anlayan
Bayan D. önce soru cevap şeklinde başladı. İlk yarım saat böyle ilerledi ve
benim buna daha fazla katlanamayışımla son buldu.
Evet, tam da
riskli bir görüşmenin ortasında rest çekip içimin şiştiğini söyledim. Bayan D.
önce biraz şaşırdı ama şaşkınlığını bana göre büyük bir ustalıkla gizledi ve
devam etmem için beni teşvik etti. Ona günlerdir aklımdan belki de binlerce
soru geçtiğini, bize sorabileceği her türden soruyu düşündüğümü ve buna uygun
cevaplar aradığımı ve hatta hazırladığımı ama bunun beni strese soktuğunu
söyleyiverdim. Çünkü aklında sürekli cevap tasarlayan o kişi, gerçekte ben
değildim. Ona bir çocuk konusunda cahil olduğumuzu, bu konuda tecrübesiz
olduğumuzu kabul ettiğimizi ama gelişmek için elimizden ne gelirse yapacağımızı
anlattım. Hatta gözlerinin içine bakarak eğer ihtiyacımız olursa yanımızda olup
olmayacağını sordum. Ona okul hayatımı, okulun beni nasıl sıktığını ama okumayı
ne kadar sevdiğimi, işimi, hayat hakkındaki düşüncelerimin bir kısmını,
kedilerimi, anne olma konusundaki bazı
endişelerimi ve eşimle aramızdaki ilişkiyi naklettim. Benim konuştuğum kadar
Nezih’i de konuşturdu. Ve yaklaşık bir buçuk saat sonra görüşmeden
çıktığımızda, penye elbisemin sırtı terden sırılsıklamdı.
Görüşmenin
olduğu gün, seansın son on beş dakikasını bilgisayardaki formu doldurmakla
geçirdik. Sonradan öğrendik ki, o form sadece seans olumlu geçerse
dolduruluyormuş. Ama bu bize bir sonraki görüşmemizde söylendi. Oysa ben bir
sonraki görüşmeye kadar, seansımızın olumlu geçmediğine, çok konuştuğuma ve
onay alamayacağımıza inanarak kendimi yemiştim.
İkinci
görüşmede onaylandığımızı duyunca sevinçten neredeyse delirdim. Çünkü bize
anlatılana göre, psikoloğun yazacağı onay raporu, dosyadaki en önemli
belgelerin başında geliyordu. Ve sınıfı geçmiştik. İkinci seansta bizden ev
ziyareti yapmak için bir aylık bir takvim istedi. Yazdırdığımız tarihlerden
birinde gelip ev denetlemesi yapacaktı. Biz de o ay izinli olduğumuz tarihleri
yazdırarak heyecan içinde beklemeye başladık ama o tarih bir türlü gelmek
bilmedi. Beş hafta boyunca her izin günümüzde, sabah erkenden kalkıp evi ve
kendimizi derleyip toparladık. Temizlik işini bir önceki gün hallettiğimizden,
kalkar kalkmaz acele olanından bir kahvaltı yapıp öylece bekledik. Hiçbir yere
gitmeden, hiç kimseye söz vermeden yaşanan bir buçuk ay…
Altıncı
haftanın izin gününde sabah her zamankinden daha da erken kalktım. Kahvaltıdan
sonra bir duş alıp saçlarımı maşalamayı bitirdiğimde, saat neredeyse dokuz
olmuştu. Bir rimel ve rujla tamamladığım hafif makyajıma bakarken, belki de hiç
gerçekleşmeyecek bir rüyanın içinde olduğumu düşünüyordum.
-devamı üçüncü
bölümde-
Neden sizin yazılarınızı okurken gözlerim hep nemleniyor, yazı bitene kadar nefesimi tutuyorum bilmiyorum. Yazdıklarınızı büyük bir iştahla okurken, "lütfen sonunda güzel bir haber de olsun" diyorum içimden. Ve gün gelecek o da olacak inanıyorum.
YanıtlaSilSadece mevzu değil, sizin yüreğiniz de hassas, bence ondan. Ama gün gelecek, dediğiniz gibi o güzel haberi de yazacağım, çok inanıyorum. Ve buraya yorum yapma inceliğiniz için ayrıca teşekkür ederim❤
YanıtlaSilPeki 3.bölüm nerde?;)
YanıtlaSilDuruyor öyle bilgisayarda bir klasörde. Ve bilmiyorum neden, içimden gelmiyor hiç yayınlamak...
Sil