Evlat edinme serüvenimiz- Hatice

17:07 journey of my hands 2 Comments


Tam olarak hatırlamıyorum, ya nişanlıydık ya da yeni evlenmiştik. İlk bahsi o yıllarda geçmişti. Şayet durumumuz müsait olursa, kendi çocuğumuzun yanı sıra bir de evlat edinecektik ama evliliğimizin ilk beş yılında, çocuk sahibi olma fikrine bile pek yaklaşmamıştık. Yıllar ardı ardına geçerken, çocuğumuzun olmadığını kabullenmem biraz zaman aldı ancak, o konudaki sorgularım sanki kabullenişime bir direnç gibi devamlı karşıma dikiliyordu. Bazı yıllar çok rahat geçiyorken, bazı yılların çoğu ayı nefes alamayacağım bir düzeyde beni boğuyordu.

Nezih ile her konuda çok rahat konuşabilen, konuşmalarımızın havada kalmadığı, bir sonuca bağlayıp ilişkimizi yıpranmalardan koruyan bir çift olmamıza rağmen, bu konuda bir fikir birliği sağlayamadık. En olmadık, en beklemediğim yerden fikir ayrılığına düştük. Bana başkasının çocuğunu kabullenemeyeceğini, daha da önemlisi sevemeyeceğini söyledi. O an belki belli etmedim, belki isyan edip ses çıkartmadım ama kelimenin tam anlamıyla içimde bir şeyler paramparça oldu. Üzerine gidip birkaç soruyla bunun olabilirliğini açıklamaya çalıştım fakat çok nadir olmak üzere takındığı katı tutumunu hiçbir suretle kıramadım.

Aradan aylar geçti. Aslında tam olarak altı ay. Konuyu bir kez daha açtım. Bu sefer, cevabını verdiğini, bu konuda hala aynı şekilde düşündüğünü ve fikrini değiştirmeyi düşünmediğini söyledi. Onu kısacık cevapladım: “Peki Nezih.”

Yeniden beklemeye başladım. Onun sadece fikri kabullenmesi bile yeterdi ama tıpkı benim gibi, ben nasıl yapabileceğime inanıyorsam o da şiddetli bir biçimde yapamayacağına daha doğrusu sevemeyeceğine inanıyordu. Bir yanım onu zorlamanın doğru olmadığını, hislerine ve düşüncelerine saygı duymamı salık veriyordu ama diğer yanım bir amazon kadını gibi cenk sevdasına tutuşmuş, kesinlikle yatışmıyordu.

Altı ay sonra bir kez daha denedim. Bu konuyu bir daha açacağımı sanmadığını, benim de vazgeçtiğimi düşündüğünü ve tekrar sormama şaşırdığını söyledi. Sanırım ilk isyanım o zamana rastlar. Vazgeçmeyeceğimi, bunu yürekten hissettiğimi ve yapabileceğime inandığımı söyledim. O da bana sakince, kendi fikrinin değişmeyeceğini ve kendisinin de kararından vazgeçmeyeceğini söyledi. Üzerinden iki yıldan bile fazla bir zaman geçmesine rağmen bu kadar net hatırladığım ender anılarımdandır: Hiçbir şey söylemeden sadece yüzüne baktım. İş, fikir ayrılığı meselesini geçip inatlaşmaya doğru gidiyordu ama bu, ikimizin de ilişkimiz için isteyebileceği son şeydi. Kalbimin çok kırıldığını ve Nezih’in yüzündeki ifadeyi hatırlıyorum. Ne söyleyebileceğimi bilmeden dakikalarca yüzüne baktım ve sonra, sanki bir anda birisi tarafından zihnime sokulmuş gibi şu kelimeler peydah oldu:

“Önüne öyle bir şey çıkartsın ki yaradan, bunu yapabileceğini sana sevgiyle göstersin. Çok inanıyorum buna, bunu yaşayacaksın ve bunun hakkında konuşacağız.”

Sonra balkondan içeri girip onu yalnız bıraktım.

Aradan yaklaşık sekiz ay geçti. Bu zaman zarfında taşınmış, şehir değiştirmiş ve yeni evimize alışmaya çalışıyorduk. Hiçbir suretle mevzusunu açmadığım konu aklıma geldikçe, sadece dua ettim: Onun kadar merhametli, hoşgörülü, sevgi dolu biri nasıl olurda böylesi bir şeye inandırırdı kendini. Yol göster, kalbindeki merhameti anlaması ve sevmek için kan bağına ihtiyacı olmadığını, sevgi kanalını anlaması ve açması için ona yardım et, dedim. Ve bir gün, uyanıp yeni kalktığım ve Nezih’i mutfakta bulduğum bir öğleden sonra her şey değişti.

Sabah ben uyurken bahçeden sesler geldiğini, bahçede bağırıp koşturarak ses yapan çocukları uyarmak için dışarı çıkıp öylece kalakaldığını anlatmaya başladı. Tam biraz azarlamak için ağzını açacakmış ki, dört yaşındaki bir kız, bir elini havaya kaldırıp “merhaba” demiş.

O dört yaşındaki kız, Hatice. Hayatımıza yön veren mühim bir kararda başrol. O, dualarımın cisim bulmuş hali. O, yardım istediğinde, yardım edildiğinin kanıtı. O, hala sevgiyle andığımız ve hayatım boyunca dua edeceğim küçük bir bilge. Bir adamın kalbine ince ince sızarak ona kendi potansiyelini gösteren saf sevgi.

İlk karşılaşmalarından sonra sık sık Hatice’yi dinlesem de, çalışma saatlerimin değişkenliğinden ötürü, tanışmamız birkaç hafta sonrasına denk geldi. Ama geçen süre zarfında Nezih’i nasıl etkilediğini ve gün be gün değiştirdiğini fark edebiliyordum. Artık neredeyse her gün, onunla yaşadığı bir diyalog masa sohbetlerimizi şenlendiriyor, sevdiğim adamın uyanan kanalını müthiş bir hazla gözlemliyordum. Derken, bir gün bahçede bir kımıltı ve biraz da fısıltı duydum:

“Gel, burnunu sileyim.”

Güçlü’yle aralarında olsa olsa dört beş kilo vardı. Zayıfça, narin bir kızcık. Elindeki peçeteyi Güçlü’nün burnuna dayamış, diğer eliyle de kaçmaması için sırtından yere bastırırken tanıştım Hatice’yle. Beni görünce kediyi hemen bırakıp savunmaya geçti:

“Burnu akıyordu da, onu silmek istedim. Abi (Tanışıklığımız boyunca Nezih’in adını asla telaffuz edemedi.) silebilirsin dedi.

Ona dikkatli olmasını, burnunun silinmesinden pek hoşlanmadığını, bazen patisini kaldırıp onu tırnaklarıyla çizebileceğini anlattım. Aynı zamanda yanına gidip Güçlü’yü yanıma çağırarak nasıl yapabileceğini gösterdim. Deneyip deneyemeceğini sorduğunda ise yapması için izin verdim. O kediye eğilip tüm çabasıyla işini doğru yapmaya çalışırken, ben onu uzun uzun seyrettim. Açık kumral saçlarına vuran güneş altın yansımalarla çehresini aydınlatırken, Nezih’i dönüştüren küçük ama etkili o şeye merakla baktım.



Sonraki günlerde sık sık bizi ziyaret etti. Hatta bir gün uyanıp yine mutfağa geldiğimde, küçük hanımı kocamla kahvaltı ederken buldum. Peyniri çok seviyordu ve yarım kâse peyniri ekmeksiz yiyebiliyordu. Başka bir gün, ilişkimiz artık iyice ilerlediğinde, benimle çalışma odama bile geldi. Ben usul usul dikiş dikerken o da çok ilginç ve komik bulduğu çizim defterimi inceledi, yorumlar yaptı, bazen de küçük kahkahalarla kalbimi şenlendirdi. Şimdi ne zaman bu serinin çizimlerine baksam aklıma tatlı Hatice geliyor. Sürekli havucunu arayan tavşanı ablasına anlatışını hala anımsıyorum. Odada onunla vakit geçirdiğim o gün, acaba yapabilir miyim sorularının hepsi son buldu. Bir ön gösterim şansı yakalamış gibi tüm dakikaları büyük bir sevgi ve heyecanla yaşadım. Bazen aklıma takılan acaba olursa, kendime hemen o günü hatırlatıyorum.



Birkaç ay Hatice ile saflaşan ve neşelenen hayatımız, izinli olduğum bir günün akşamında Nezih’in itirafıyla en büyük meyvesini verdi:

“Haklıymışsın, başka bir çocuğu da yürekten sevebilirmiş insan…”

Bu cümleyi duyduğumda nasıl bir mutluluk yaşadığımı az çok tahmin edebilirsiniz. O an bana verilecek hiçbir şey, aynı fikirde yıllar sonra buluşmanın hazzını veremezdi.  Ve bugün eminim ki, Nezih’i ikna etmek bana, cümlelerimin ya da isteğimin, arzumun gücüne kalsaydı bu denli başarılı bir fikir değişikliği olmazdı. Biliyorum ki; bir yanı hep eksik, acaba dolu ve rahatsız olurdu. Yaşadığı tecrübeden sonra onu neden sevdiğimi bir kez daha anımsayıp ona yeniden âşık oldum. Kısa bir süre için kendi potansiyeline arkasını dönse de, şimdi böyle yaptığı için şükrediyorum. Küçük tatlı Hatice’yi tanımamızı sağladığı aramızda tıpkı onunla ilk karşılaşmasında olduğu gibi, bir elimizi kaldırıp selamlaşma seremonisi yarattığı ve bu yazı dizisinin ilk kısmına ilham kaynağı olduğu için.

Nezih’in fikri kabullenemediği, Hatice’nin onun dönüştürdüğü dönemi yazıp yazmamayı epey düşündüm. Düşüncemi onunla paylaştığımda izin vererek değil ama izin verişindeki sebep beni mutlulukla şaşırttı:

“Benim gibi düşünüp fikrini değiştiren bir kişi bile olsa harika olur…”


Henüz fikren kabul ettiğimiz, ailemiz için sadece zihinsel bir süreç olan evlat edinme aşaması aslında tam da Nezih’in itirafıyla başlamış oldu. Yolumuz uzun, yorucu, bazen yıpratıcı, şaşırtıcı ve zordu. Ve başvuru için gitmeden, kendimize ilk önce bunun için söz verdik:


Vazgeçmeyeceğiz…



You Might Also Like

2 yorum:

  1. Duaların kabul olmuş,bir melek Hatice olarak gönderilmiş. Kızınıza kavuştuğunuzu, hediyelerini sunmak, sizi görmek için Kıbrıs a gitmeyi hayal ettim ben de����

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hep böyle hissettim ben de Selda. Onun dualarımın karşılığı olduğunu hiç unutmadım. Belki de bu yüzden bu kadar ümitliyim dualarımın kabul olacağına dair. Ve sen ne zaman istersen gel, başımın üzerine...Hediyeye de gerek yok, kendin hediyesin zaten❤

      Sil