Bir kitap
İki ay önce, internetsiz ev kararımızı uygulamaya geçmeden önceki haftalardan birinde, bir kitap buldum. İş yerinde bir molada bulduğum ve pdf olarak telefonuma indirdiğim kitabı daha o gün, eve gelir gelmez okumaya başladım. Sanırım yaklaşık yirmi sayfasını okumuştum ki devam edemeyeceğimi anlayıp bir kenara atıverdim. Sonra, son demlerindeki ev internetine dalarak kim bilir nerelerde kayboldum, hatırlamıyorum.
Aradan geçen on beş günlük süreçte kitap aklıma bile gelmedi çünkü ben o sıralarda internete alışmış bünyemi, bu kez de internetsizliğe alıştırmak için debeleniyordum. Kelimenin tam manasıyla yaptığım buydu; debelenmek...
İlk haftanın oldukça zorlu geçtiğini itiraf ediyorum ama ikinci hafta epey alıştım. O kadar çok kitap satın aldık ki sanki uzun zamandır görmediği dostlarıyla buluşmuş gibi mesuttum. Kitaplarla uzun zamandır ara verdiğim dostluğuma geri dönünce ve üzerimdeki o deli gibi okuma hali biraz soluklanınca, aklıma o kitap geldi. İzin günlerimizin akşamlarında bir film ya da sevdiğimiz dizileri seyretme alışkanlığı edindiğimizden, sanırım "ekransızlık" yoksunluğunu en çok o günlerde hissettik. Televizyonumuzu atalı sekiz sene oluyor, hiç bir zaman eksikliğini hissetmedim fakat internete bu kadar bağlandığımın da farkında değildim. Bu açıdan baktığım vakit, kararımızın ne kadar doğru olduğunu da anlayabiliyorum.
İkinci haftamızın ilk izin gününde, tam da "ekrana bakma" ihtiyacı duyumsarken o kitap geldi aklıma. Hem telefonu elime almak için harika bir bahaneydi çünkü internetsiz telefon, modeli, fiyatı ve özellikleri ne olursa olsun içi boş bir teneke gibi kalıyordu.
İlk önyargımı bir kenara bırakıp kitabı baştan okumaya başladım. Evet, itiraf ediyorum, oldukça hem de katı bir tutumla yaklaştım kitaba. Şimdi düşündüğüm zaman, o dönemde soluksuzca okuduğum kitapların yüklü olması, hatta bazılarının dillerindeki ağırlık, düşünme gayretine iten, gündelik dilden ve düşünce modellerinden oldukça uzak kitaplar olmalarından kaynaklandığını fark ediyorum. Öyle sade, öyle basit anlatıyordu ki anlatacaklarını, yazım dilindeki basitliği zihnine hakaret sayan bazı okur kitlesi gibi ben de içi boş olanlardan diyerek yaftalayıp bir kenara atmıştım.
O gece, kitabın yarısını okudum ve öyle büyük bir şaşkınlıkla uydum ki ertesi gün daha gözümü açar açmaz yeniden zihnime doluşunun merakıyla yeniden elime alarak aynı gün bitiriverdim. Galiba her şey ondan sonra başladı. İçimde tarif edemediğim bir doğruluk hissiyle peşinde koştuğum sözleri Nezih'e de anlattım. O da iş yerinde telefonuna indirerek okumaya başladığında ben ikinci okumanın yarısına gelmiştim bile.
Kitap bilinçaltının gücünden ve hayatımızdaki öneminden bahsediyor, basitçe siz aslında bilinçaltınızsınız diyordu. Bunlar, benim ve Nezih'in uzak olmadığı aksine, oldukça içinde olduğumuz, uygulamalar yaptığımız ve yakinen gözlemlediğimiz düşüncelerimizin bir uzantısı gibi karşımıza serildi. Olumlamalara, zihnin sık tekrarla öğrendiğine ve zihinsel sürecimizin, düşüncelerimizin hayatımızı şekillendirdiğine hatta yarattığına zaten inanıyorduk fakat kitap açımızı beklemediğimiz bir biçimde değiştirerek bize öğretilen "dış" güce değil, tamamıyla içeriye odaklanmamızı söylüyordu ya da ben böyle algılıyordum.
Bir kedi gibi, alışkanlıkları değiştiği zaman hırçınlaştığımı, korktuğumu ve kendimi bastırılmış hissettiğimi uzun zamandır biliyorum. Değişimler konusunda tabuları olan biri için bahsedilenleri uygulamak zor olur diye düşünüyordum lakin hiç beklemediğim kadar kolaylıkla yapmaya başlayınca, hatta hayatımdaki değişimleri somut olarak gördükçe, kitabı üçüncü kez okumaya ve hayatımdaki her şeyi durdurmaya başladım. Kitap hastalıkları iyileştirmek, zenginleşmek, kendini affetmek, diğer insanlarla olan kopmuş, uyumu bozulmuş ilişkileri düzeltmek ve evlilik gibi konularda nasıl mutlu olunacağını, bunları hayatımıza nasıl çekeceğimizi, bilinçaltını tekrardan programlayarak nasıl sahip olabileceğimizi anlatan bölümlerden oluşuyordu. Bir nevi yıllar önce okuyup peşinden milyonları koşturan "Secret" kitabı gibi. Zihnim bunun içi boş bir safsata olduğunu sürekli yineliyordu ama hissime baktığım zaman peşinden gitmem gerektiğini hissediyordum.
Vızıldayan düşüncelerimi köşeye sıkıştırıp uygulama yapmaya başladığım ilk gece hiçbir şey olmadı. İkinci gece de... Ama üçüncü gece her şey değişti ve o günden, yani üzerinden bir buçuk aydan fazla bir zaman geçmesine rağmen hala da devam ediyor.
Kendime ve uygulamalara on-on beş gün izin verdikten sonra kitabın pdf formatını sevdiğim, okumasını istediğim tüm arkadaşlarıma, dostlarıma hatta aileme de yolladım ve yaşantımızdaki olumlu değişimleri gördükçe ne kadar doğru yaptığımı yeniden anladım.
Ben ilk tercihimi Güçlü'den yana kullandım. Onu iyileştirmek için bir yol bulmak uğruna verdiğim beş yıllık savaş en nihayet meyvesini verdi. Tamamen bittiğini söyleyemem ama biteceğinden emin olduğumu rahatlıkla söyleyebilirim. Günlük yaşantısının büyük kısmını uyuyarak geçiren koca oğlan, beş yıl sonunda artık oyun oynayabilecek ve tıkanmadan koşabilecek bir raddeye geldi. Hatta aksırıp tıkanmadan oynadığı ilk gün, bir video çekip yine sevdiklerime yollayıverdim. Şimdi ise, koşup oynayabildiği her gün için şükran, minnet ve mutluluk doluyum.
Hayatımızı kullanma biçimimiz öyle çok yere dokunuyor ve öyle büyük bir sarmaşık yaratıyor ki bazı şeyler düşünerek bulunamaz ya da anlaşılamazmış gibi bir illüzyon yaratıyor. Son dönemde yaşadıklarıma baktığımda, bunu gelip buraya yazmam gerektiğini keskin bir şekilde hissettim. Belki düşüncelerinin ağırlığında boğulan, yaşamı yaratma iradesi elinde değilmiş gibi duyumsayan bir kişi gelip bulabilir düşüncesiyle...
Belki okumak ve benim gibi zihninizin hiç dokunmadığınız noktalarına dokunup, değiştirmek istediklerinizin hiç de zor şeyler olmadığını anlar, yaşamın sizin iradeniz dışında bir şey olmadığını bilmek istersiniz diye...
Bilinçaltının Gücü
Joseph Murphy
.
👒merakla ve sevgiyle okudum, kitabı da aynı merakla okumak dileğim.
YanıtlaSil