Neuroformat ile tanışma

Güçlü gittikten üç ay sonra depresyon belirtileri baÅŸladı. Kendimi ne kadar yaÅŸamın içinde tutmaya çabalasam da baÅŸarılı olamadım. Yıllar içinde, onun gidiÅŸinin canımı çok yakacağını biliyordum çünkü ona olan sevgimdeki bariz güç, aynı zamanda gidiÅŸinin ağır yüküydü. 

 Halimi anlayıp sevgiyle saranların yanında, bir kediye çok anlam yüklediÄŸimi düşünüp yerenler de oldu. Hatta ara ara ben bile hak verip kendime yüklenir ve o gittikten hemen sonra çok çalışır oldum. Zira girmediÄŸi tek odaydı orası. Hatırasının acısıyla her yıkandığımda odama kaçtım ve bazen yorgunluktan yığılana kadar çalıştım. 

 Uyku tutmayan bedenim, hunharca çalışmanın da etkisiyle teklemeye baÅŸladı. Günlerce deÄŸil, aylarca süren acı çekme süreci, uykusuzluk, yorgunluk ve beslenme bozukluÄŸuyla da birleÅŸince, daha derin bir karanlığa doÄŸru sürüklenir buldum kendimi. Ve en nihayetinde, o karanlıkta kayboldum... 

 Otuz yıllık çalışma hayatım bana yaÅŸamla ilgili türlü güçlüklere göğüs germe kuvveti kazandırmış olsa da, acıları göğüslemek, acının farkına varmak ve sonuna kadar yaÅŸamak konusunda hiç yardımcı olmadı. Öyle bir meÅŸguliyet ki, üzülmeye dahi vakit yok... 

 Güçlü gittikten sonra yapamadığım ÅŸeyler olmaya baÅŸladı. Spor, gitar çalamamak , yemek yapamamak gibi. Spor yaparken her daim yanımda olurdu. Bir gün bile yalnız bırakmadı beni. Öyle ki, her plank yapışımda, sanki o anı bekler gibi koÅŸa koÅŸa, "tıkırp tıkırp" diye diye gelir tam altıma yatıp beni güldürür, havaya zıpladığım hareketlerde, sallanan baÄŸcıklarıma musallat olup o anları güldüğüm, eÄŸlendiÄŸim, zevk aldığım bir hale büründürürdü. 

 Gitarla iyileÅŸmeye çalıştığım bir günde fark ettim ki, onsuz elime almak bile gelmiyor içimden. Akor basarken, gitarın sapına kafa atıp rol çalmasını, ÅŸarkı söylerken gelip koluma başını yaslamasını özlüyordum. 

 Yemek yaparken, sandalyede oturup horlayarak uyumasına, eÄŸilip doyasıya öpmeye, süt, yoÄŸurt çıkmışsa dolaptan "ıhhggh" diye inleyerek ÅŸansını denemesini özlüyordum... 

 Tüm bunları fark ettikçe, yaÅŸamdan yavaşça uzaklaşır oldum o dönemde. Kendimi eksik, güçsüz ve yalnız hissettiÄŸim tek bir dönem olmuÅŸtu ve Güçlü'nün gidiÅŸi, o olayı da tetikledi. Sonrası ise hiç beklemediÄŸim bir ÅŸekilde geliÅŸti. Artık hiçbir ÅŸey yapmaktan zevk almaz olmuÅŸtum ve ne kadar silkinmeye çabalarsam çabalayayım içimdeki ses daha da çok yükselmeye baÅŸladı. "Git" diyen bir ses...

 Bu kez içimde yankılanan, önceki yalnızlıklarıma çaÄŸrı yapandan öyle farklıydı ki, kendimi mahkum edeceÄŸim bu tipteki bir kendinle yüzleÅŸme seramonisi için itici güç de oldu aynı zamanda. Tüm iletiÅŸim araçlarını telefonumdan silme ve eÅŸimden baÅŸka hiçkimseyle görüşmeme kararı aldım. Kararı aldığım gün, akÅŸam üzerine doÄŸru tüm dostlarıma mesaj atıp kararımı bildirdim ve ondan sonra da sessizliÄŸe gömüldüm. 

 Bu kararımdan bir gün önce, güzel Demetim (demet_gngr_) ile sohbet etmiÅŸtik ve bana Barış Muslu'dan bahsetmiÅŸti. Açık söylemek gerekirse pek de ciddiye almadan yaklaÅŸtığım bu tanışma, hayatımı kökten deÄŸiÅŸtirip beni hızlıca iyileÅŸtirdi. 

Sessizliğe gömüldüğüm ilk günün sabahı, açık konuşmak gerekirse, elimi nereye koyacağımı bilemedim. İg, Whatsapp vs uygulamaları tümden sildiğim için telefon kuru bir kabuk gibi kaldı elimde. Sonra, Demet ile yaptığımız sohbette Barış Muslu'nun "Beynine Format At" kitabını indirdiğimi hatırlayıp o sabah okumaya başladım ve okudukça ne kadar önyargılı olduğumu fark edip içine daha da düştüm.

 Kitabı bir solukta okuduktan sonra youtube videolarını izledim ve ertesi gün gidip Barış Bey'in o ana kadar çıkartmış olduÄŸu tüm kitapları satın aldım. Ä°kinci olarak "SaÄŸlığına Format At" kitabını okudum ve onu bitirdikten üç gün sonra artık bu sistemi kendime uygulayabileceÄŸime karar verdim. 

 Elbette ilk olay olarak Güçlümü seçtim. Çünkü hem duygularım çok çok tazeydi, hem de olayı başından sonuna çok net bir ÅŸekilde hatırlayabildiÄŸim bir evredeydim. Güçlü'yü seçtim diyorum ama aslında bilinçli bir seçim olduÄŸunu söyleyemem. Bir anda olan ve sonuçları beni çokça ÅŸaşırtan bir çalışmaydı diyeyim. 

 Balkonda kahve içerken Nezih'le Neuroformat (Barış beyin sistemine verdiÄŸi isim) üzerine konuÅŸuyorduk ve ona Güçlü'ye çalışmam gerektiÄŸini bildiÄŸimi ama bunun için kendimde güç bulamadığımı anlatmaya baÅŸladım. Ve Güçlü'nün ölümüyle sonuçlanan olay anında beni en çok yaralayan yerleri anlatmaya çabalarken gözyaÅŸlarına boÄŸuldum. Artık ne konuÅŸabiliyor, ne de yutkunabiliyordum. Nezih'e "ben gidiyorum" deyip doÄŸruca yatak odasına koÅŸtum ve sistemi öğrendiÄŸim kadarıyla uygulayıp bu yola ilk adımımı atmış oldum.

 Güçlü gittikten sonra, çalışma yaptığım o güne kadar geçen üç buçuk ayda, aÄŸlamadığım tek bir gün bile olmadı. Ä°nanın bazı günler için aÄŸlıyordum demek, en hafif tabir. Bugünse, Neuroformat sistemini uyguladığım günden bu yana tam iki ay geçti ve o günden bu güne bir gün dahi aÄŸlamadım. İçimdeki acı keskin bir bıçakla kesilir gibi kesildi ve yerini gülümseme ile yad etmeye bıraktı. Artık baktığım fotoÄŸraflar kalp sızısı deÄŸil, mutlu bir beraberliÄŸin sıcak hatırası gibi görünüyor gözüme. 

 Güçlüme çalıştıktan sonra aÄŸlamalarım anında kesilse de, spor, gitar çalmak ve yemek yapmak konusunda geçen haftaya kadar bir iyileÅŸme yaÅŸamadım. Geçen hafta bir anda gitarı elime alıp çalmaya baÅŸladım ve Güçlünün hatırası acı vermek yerine, yaÅŸadığında olduÄŸu gibi yine dostça eÅŸlik etti bana, gülümseterek... 

 Yemek yapmaya da geçen hafta baÅŸladım ve aylarca nasıl beslendiÄŸimi fark ederek kendime ufak bir ÅŸok da yaÅŸattım.
 Spor ise aklıma yine geçen hafta düşmüş olmasına raÄŸmen, ancak iki gün önce start verdiÄŸim bir giriÅŸim oldu ve plank esnasında Güçlünün aklıma gelmediÄŸini ancak spor bittikten sonra fark edebildim. 

 Neuroformat sisteminin kurucusu Barış Muslu beye göre, hayatımızdaki hastalıklar travmalarımızdan kaynaklanıyor. Ve bizler o travma yüzünden zihnimizde sıkışıp kalmış duyguyu temizlemedikçe, mevcut hastalıklarımızı yaÅŸamaya devam ediyoruz. Sistem kitaplarda açıkça ve ayrıntılı bir ÅŸekilde yazıyor ve Barış Muslu'nun instagram hesabındaki video bölümünde, iyileÅŸme yaÅŸayan insanlar neler yaÅŸadıklarını örnekleriyle anlatıyor. 

 Sistemi biraz öğrendikten ve Güçlü konusunda baÅŸarılı bir çalışma yaptıktan sonra, Barış beyin de kitaplarında önerdiÄŸi üzere bir travma listesi yaptım ve tek tek çalışmaya baÅŸladım. Ä°yileÅŸmelerden bazıları beni gerçekten çok ÅŸaşırttı ve sistemin ne kadar iÅŸe yaradığına dair inancımı pekiÅŸtirdi. 


 -Boyun fıtığı
 -Migren
 -Kamburluk
 -Huzursuz bacak 
 -Ayak tırnağı mantarı 
 -Adet sancısı azalması
 -Ä°ÅŸtah kaybı (ÅŸekerli ve unlu gıdalarda isteksizlik) 
 -yumurta alerjisi (yarı yarıya geçti) 


 Bunlar ÅŸimdiye kadar geçen rahatsızlıklarımın küçük bir listesi. Ve çalışma yaptıkça travma listemin azalacağını, iyileÅŸme listemin de büyüyeceÄŸini biliyorum. Ä°nanıyorum da diyebilirdim ama inanın bu inanmakla ilgili deÄŸil. Elbette inandığınız zaman daha verimli ancak, inanmasanızda iÅŸinize yarayacak bir sistem.

 EÄŸer kendiniz, çocuÄŸunuz, aileniz ve sevdikleriniz için güzel bir ÅŸey yapmak istiyorsanız, tavsiyemdir.

 Hiç deÄŸilse bir ÅŸans verip Barış beyin sayfasını ve orada iyileÅŸmelerini anlatan insanların videolarını izleyin. Ä°lginizi çekerse kitapları alıp sistemi iyice öğrenip kendinize harika bir hediye vermiÅŸ olursunuz. Ä°lginizi çekmezse de kulağınız küpe olsun. Bir gün bir rahatsızlık yaÅŸarsanız çözümsüz olmadığını bilmek adına. 

 Ben de elimden geldiÄŸince yardım ederim, hiç şüpheniz olmasın. 
 Hem ne diyorduk?
 "Kendinden kendine" 
 Hayat bundan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸil zaten.


 BaÅŸta beni bu sistemle tanıştıran Demet'e, sonra bu sistemi kendi rahatsızlığında yola çıkarak bulup kendine saklamayarak büyük bir insanlık hizmeti veren Barış Muslu'ya ve elbette varlığında olduÄŸu gibi yokluÄŸunda da elini üzerimden çekmeden hala bana güçlü ve güzel ÅŸeyler öğreten Güçlüme ve son olarak da ihtiyacım olanı, tam ihtiyaç duyduÄŸum vakitlerde önüme seren yüce Rabbime teÅŸekkür ederim. 



 Sevgiler Sbel

Hep birlikte...

Normalde neşeli biriyimdir ama elbette herkes gibi benim de düştüğüm, sanki hiç kalkamayacakmış gibi hissettiğim zamanlar oluyor.
Öyle anlarda fark ediyorum da, tüm bu hissiyat, bazen birinin küçücük ama içten bir tebessümüyle dağılıyor, beni kendime getirip neşelenmemi sağlıyor.
Bu resmi yaparken de, tüm süreçte böyle hissettim. Her obje benim için neşe ve sevinç kaynağı, mutluluk sebebi oldu. Belki de daha önemlisi, bunu sadece çizmiş olmamdır. İçindeki her fikir, başka insanları temsil ettiğinden, olaya sadece 'çizen' kısmından bakabilmemi sağladığınız için de ayrıca teşekkür ederim.
Dilerim şu günlerde az da olsa gülümseyip neşelenmenizi sağlar.


Umarım sizler de en az benim sevdiğim kadar seversiniz.
Hep birlikte yaptığımız bu şirin ve güzel şey için, hepinize tek tek teşekkür ederim...




Not: Sağ klik kopyala, farklı kaydet yöntemiyle bilgisayarınıza kaydedebilir ve çıktısını alabilirsiniz.








23 Nisan 100. yıl anısına...



BaÅŸvuruya gidiyoruz




Evlat edinmek için baÅŸvuru yapmaya gittiÄŸimiz o Temmuz gününü hiç unutmuyorum. Arabada LefkoÅŸa’ya doÄŸru yol alırken heyecanlı, korkmuÅŸ ve gergindim. BaÅŸkente doÄŸru yol aldığımız o bir saatin ilk yarım saati hiç konuÅŸmadık. Ä°lk konuÅŸtuÄŸumda ise zihnimdeki ilk korkutucu cümle fırlayıverdi 

“Kabul edilmeyeceÄŸiz bence…”

Nezih’in bana cevap verdiÄŸi birkaç saniyelik süre o kadar uzun geldi ki, ÅŸimdi o anları hatırladığımda bile sanki yarım saat sonra cevaplamış gibi geliyor. Aslında neden bu kadar uzun sürmüş gibi geldiÄŸini anlayabiliyorum. Fikrimi söylemek deÄŸildi aslında yaptığım. Nezih’in aksini söylemesini istiyor ve içimdeki reddedilme korkusunu yatıştırmasını umuyordum. Ama tahmin edeceÄŸiniz gibi öyle olmadı. “Bence de” diyerek yarama tuz bastı ve yüreÄŸimin ne kadar acıdığını fark etmeden araba sürmeye devam etti.

Eğer beni tanısaydınız, yüzümden her şeyi okuyabileceğinizi bilirdiniz. Hiçbir zaman duygularını saklayabilen biri olamadım. Hatta gençken, bunun üzerinde çalışmışlığım bile oldu ama başarılı olamadım. Mimiklerim, içimdekileri hemen ortaya döken, bazen hain bulduğum mimiklerim her şeyi çabucak ortaya seriverdi. İşte o gün, eğer Nezih yoldan başını bir iki saniyeliğine bana çevirmiş olsaydı, verdiği cevabın yarattığı acıyı görebilirdi.

LefkoÅŸa’yı pek bilmediÄŸimizden, önce Sosyal Hizmetler Kurumunun yerini aramak ve bulmak zorunda kaldık. Kurumu bulup park yerinde arabadan inerken ben epey stresliydim ama Nezih bana göre çok daha iyi durumdaydı. Ona ; “Sen nasıl böyle rahatsın, ben titriyorum,” dediÄŸimde; “Yoo, ben de heyecanlıyım,” deyip konuyu kapatıyordu. Merdivenlerden çıkıp bir kadınla karşılaÅŸtık. Evlat edinmek için ne yapmamız gerektiÄŸini öğrenmek ve prosedür için bilgi almaya geldiÄŸimizi söyledim. O bizi Bayan M.’ye yönlendirdi. Bayan M. bizi masasının hemen önündeki karşılıklı koltuklara davet ederek konuÅŸmaya baÅŸladı.

Burada hikâyemize ara vererek bir bilgi daha paylaşmak istiyorum: Bizim kabul edilmeyeceğimize dair inancımız, kendimize güvensizliğimizden ya da şartlarımızın yetersiz oluşundan kaynaklanmadı. Her ne kadar Kıbrıs kardeş vatanımız olsa da, bizler burada yabancı uyruklu olarak görülüyor, çalışma izni ile çalışıyor ve bir vatandaş gibi aklımıza esen kuruma hemen gidip başvuramıyorduk. Daha önceden yaptığım tüm araştırmalardan, hem kurumun internet sitesinde öyle yazdığından, hem de danıştığım ve bu konuda yardım istediğim hatırı sayılır kişiler tarafından buradan evlat edinebilmemiz için vatandaş olmamız gerektiğini biliyorduk. Vatandaşlık, burada evlat edinme mevzusu için önemli bir detaydı.




Bayan M.’nin karşısında otururken sorduÄŸu ilk soru tam da bu oldu.

“Türk’sünüz deÄŸil mi? VatandaÅŸlık var mı?”

Başımı öne eğip gözlerimi kaçırarak cevap verdiğimde, alacağım cevabı çok iyi biliyordum.

“Hayır, vatandaÅŸ deÄŸiliz…”

Ä°ÅŸte tam o anda hiç beklemediÄŸimiz bir ÅŸey gerçekleÅŸti ve Bayan M. özellikle beni çok ÅŸaşırtarak artık vatandaÅŸlık aramadıklarını ve baÅŸvuru yapabileceÄŸimizi söyledi. Hemen gözlerim doldu. “Neziiih!” diye hafifçe yüksek ve gülerek bağırdığımı hatırlıyorum. O odada sadece on dakika kaldık ama sanki bana Bayan M. Ä°le saatler geçirmiÅŸiz gibi geliyor. Bayan M. bize bir kâğıt vererek yolladığında, merdivenlerden inerken arkamı dönüp bir an için Nezih’e baktım. Yüzünde öyle büyük bir ÅŸaÅŸkınlık ve dehÅŸet vardı ki, anlatamam. Tam o anda rahatlığının sebebini birden idrak ediverdim. O, kabul edileceÄŸimizi hiç düşünmemiÅŸti. O, ret cevabı alıp beni eve geri götüreceÄŸini düşünüyordu. Merdivenlerde durup onun yüz ifadesine kahkahalarla güldüm. Bir yandan da göz pınarlarımda biriken sevinç gözyaÅŸlarımın akıp makyajımı bozmaması için çaba sarf ediyordum.

Bayan M. nin bize yazdığı kâğıtta bir isim ve numara yazılıydı. Bu isim, yaÅŸadığımız ÅŸehirdeki Sosyal Hizmetler Kurumunun müdürünün ismi ve numarasıydı. BaÅŸvuruyu oraya yapabileceÄŸimizi, bizi kısacık sürede çok sevdiÄŸini ve baÅŸvurumuzun olumlu olacağına dair umudu olduÄŸunu sözlerine ekleyerek yazdığı o kâğıdı, sanki bir hazineymiÅŸ gibi elimde sakladım. Önümüzde bir görüşme daha olduÄŸundan, arabada geri dönerken üşüşen gözyaÅŸlarımı merdivenlerde yaptığım gibi geri savurmak için uÄŸraÅŸtım. Bir yandan da kendime aÄŸlamak için çok erken olduÄŸunu, bunun da zamanı geleceÄŸini söylenip duruyordum. DiÄŸer yandan, Nezih’in ÅŸaÅŸkınlığı çokça eÄŸlenmeme neden oluyordu. Gerekli gereksiz, olur olmadık detayları konuÅŸtuÄŸumuz bir saatlik yolculuk sonrası buradaki, Magosa’daki kuruma adım attığımızda, asansörün kapısı açılmadan hemen önce derin bir nefes aldım ve yine dilimde dualarla içeriye girdim.

O gün, içeri girerken olayların bu şekilde gelişeceğini elbette bilmiyorduk. Süreç o kadar hızlı başladı ki, çıktığımızda bir şişe şarabı on dakikada içmiş kadar sarhoş olmuş hissediyordum. Müdire hanım bizimle konuştuktan on beş dakika sonra bize bir psikolog atadı ve evlat edinme sürecimiz resmi olarak olmasa da o gün başlamış oldu. Psikoloğumuz Bayan D. ile ilk sohbet etme fırsatı bulduğumuz, aynı zamanda sürecin nasıl işlediğini öğrendiğimiz ve istenilen evrak listesini aldığımız o gün, evlat edinme yolunda yaşadığımız bana göre en mutlu gündü.

Sonraki günlerin aynı mutlulukla devam ettiğini söylemeyi çok isterdim ama ne yazık ki öyle olmadı. Evrakları toplamamız, araya giren bayram tatili sebebiyle bir ayı buldu. Sağlık raporu almak için yine başkentteki devlet hastanesine gitmemiz gerekti ve çalışma izni için aldığımız sağlık raporundan farklı olarak birçok teste tabi tutulmamız gerekiyordu. Kıbrıs işlerin yavaş işlediği bir yer. Bu sebeple başımıza gelecekleri önceden biraz biliyorduk ama şüphesiz bu kadarını beklemiyorduk. Tam bir ay sonra psikoloğumuzun kapısını çalıp evrakları teslim ettiğimiz gün resmi başvurumuz başlamış oldu. İşler resmiyete dökülünce, bu kez bir tarih belirlendi ve bizimle belirlediğimiz tarihte görüşmek istediğini söyledi. İlk sohbetimizde anlattıklarından biliyordum ki, bu görüşme psikolojik olarak anne baba olmaya yeterli olup olamadığımızı belirleyecek kritik önem taşıyan bir görüşme olacaktı. Eğer görüşme olumlu geçerse, psikolog bunu raporlayacak ve bu kez de ev ziyareti yaparak, bir çocuğa uygun şartlarda yaşayıp yaşamadığımız konusunda bizi tekrar denetleyecekti.

Aslında görüşmeler ve ev ziyaretleri habersiz yapılan baskınlar ÅŸeklinde oluyordu ama ikimizde çalışıyor olduÄŸumuzdan bunu tarihlerle belirlemek zorunda kalmıştı. PsikoloÄŸun ofisindeki görüşme seansına giderken çok gergindim. Ama bu gerginlik, daha önce baÅŸvuruya gidiÅŸimdeki gibi bir heyecan taşımıyordu. Ãœzerime sırtlandığım gerginlik bu kez agresif bir gerginlikti. Ofise girip koltuÄŸa oturduÄŸum ana kadar kendime sürekli “kendin ol” diye fısıldayıp durdum. Tarihi daha önce bildiÄŸimden, uykularım hep bozuk, stresim tavan yapmış durumdaydı. Ä°ÅŸ yerindeki arkadaÅŸlarım bana ihtiyacım olan her türden morali fazlasıyla vermesine raÄŸmen, kendimi bir türlü sakinleÅŸtiremiyordum.

Denetlenmek, oldum olası beni sıkıntıya sokmuştur. Özellikle orada otururken, ağzımdan çıkacak her kelimenin ciddi önem taşıdığının bilincindeyken işler daha da zorlaştı. Bizim konuşmak için cesur olmadığımızı ve stresli olduğumuzu anlayan Bayan D. önce soru cevap şeklinde başladı. İlk yarım saat böyle ilerledi ve benim buna daha fazla katlanamayışımla son buldu.

Evet, tam da riskli bir görüşmenin ortasında rest çekip içimin ÅŸiÅŸtiÄŸini söyledim. Bayan D. önce biraz ÅŸaşırdı ama ÅŸaÅŸkınlığını bana göre büyük bir ustalıkla gizledi ve devam etmem için beni teÅŸvik etti. Ona günlerdir aklımdan belki de binlerce soru geçtiÄŸini, bize sorabileceÄŸi her türden soruyu düşündüğümü ve buna uygun cevaplar aradığımı ve hatta hazırladığımı ama bunun beni strese soktuÄŸunu söyleyiverdim. Çünkü aklında sürekli cevap tasarlayan o kiÅŸi, gerçekte ben deÄŸildim. Ona bir çocuk konusunda cahil olduÄŸumuzu, bu konuda tecrübesiz olduÄŸumuzu kabul ettiÄŸimizi ama geliÅŸmek için elimizden ne gelirse yapacağımızı anlattım. Hatta gözlerinin içine bakarak eÄŸer ihtiyacımız olursa yanımızda olup olmayacağını sordum. Ona okul hayatımı, okulun beni nasıl sıktığını ama okumayı ne kadar sevdiÄŸimi, iÅŸimi, hayat hakkındaki düşüncelerimin bir kısmını, kedilerimi,  anne olma konusundaki bazı endiÅŸelerimi ve eÅŸimle aramızdaki iliÅŸkiyi naklettim. Benim konuÅŸtuÄŸum kadar Nezih’i de konuÅŸturdu. Ve yaklaşık bir buçuk saat sonra görüşmeden çıktığımızda, penye elbisemin sırtı terden sırılsıklamdı.




Görüşmenin olduğu gün, seansın son on beş dakikasını bilgisayardaki formu doldurmakla geçirdik. Sonradan öğrendik ki, o form sadece seans olumlu geçerse dolduruluyormuş. Ama bu bize bir sonraki görüşmemizde söylendi. Oysa ben bir sonraki görüşmeye kadar, seansımızın olumlu geçmediğine, çok konuştuğuma ve onay alamayacağımıza inanarak kendimi yemiştim.

Ä°kinci görüşmede onaylandığımızı duyunca sevinçten neredeyse delirdim. Çünkü bize anlatılana göre, psikoloÄŸun yazacağı onay raporu, dosyadaki en önemli belgelerin başında geliyordu. Ve sınıfı geçmiÅŸtik. Ä°kinci seansta bizden ev ziyareti yapmak için bir aylık bir takvim istedi. Yazdırdığımız tarihlerden birinde gelip ev denetlemesi yapacaktı. Biz de o ay izinli olduÄŸumuz tarihleri yazdırarak heyecan içinde beklemeye baÅŸladık ama o tarih bir türlü gelmek bilmedi. BeÅŸ hafta boyunca her izin günümüzde, sabah erkenden kalkıp evi ve kendimizi derleyip toparladık. Temizlik iÅŸini bir önceki gün hallettiÄŸimizden, kalkar kalkmaz acele olanından bir kahvaltı yapıp öylece bekledik. Hiçbir yere gitmeden, hiç kimseye söz vermeden yaÅŸanan bir buçuk ay…

Altıncı haftanın izin gününde sabah her zamankinden daha da erken kalktım. Kahvaltıdan sonra bir duş alıp saçlarımı maşalamayı bitirdiğimde, saat neredeyse dokuz olmuştu. Bir rimel ve rujla tamamladığım hafif makyajıma bakarken, belki de hiç gerçekleşmeyecek bir rüyanın içinde olduğumu düşünüyordum.


-devamı üçüncü bölümde-